Gezi & Kamp, Tüm Yazılar

2 Günde Denizli Turu

Geçen hafta Ahmetle Amerikalı genç bir gezgin çocuğun Youtube kanalından videolar izliyorduk. Türkiye’yi de gezmiş ve “Türkiye’de En Sevdiğim 10 Yer” isminde bir video hazırlamış. Merak edip izledik.

Listede Denizli ve Pamukkale de vardı. İstanbul’dan Bodrum’a taşındığımızdan beri yakınımızdaki yerleri gezmeye çalıştık hep. Denizli de onlardan biriydi ancak bir türlü sıra gelmiyordu. En son bu kış kayak merkezine gitmeye niyet etmiş ve sonra yeniden bir sebepten ötürü vazgeçmiştik. Galiba bazı rotalar için fazla düşünüp, “doğru zamanı bekleme”, bazen de sebepsiz erteleme durumu yaşayabiliyor insan. Likya Yolu örneğin, bizim için “doğru zamanı bekleyen rotalar” hastalığına tutulan yerlerden.

Güzel şeyleri çok bekletmeye gerek yok. Ne kadar oluyorsa o kadar diyerek hemen ilk haftasonu için 1 gecelik bir Denizli planı yaptık. Geçen hafta 4 günlük bir Marmaris gezisi yapmış ve hiç araştırma ve plan yapmadan yola çıkmıştık. Denizli içinse bir tur rehberi edasıyla Denizlili arkadaşlarımızın da yardımıyla 2 günlük saat saat plan yaptık. 🙂 Yazının sonunda planı bulabilirsiniz.

Hazırsanız Denizli’de neler yaptığımızı kronolojik sıra ile anlatıyorum. Baştan söyleyeyim bu bir Denizli Gezi Rehberi değil. Bizim Denizli’yi gezme hikayemiz. Ve içinde hem teknik, hem de yaşanarak öğrenilmiş kıymetliler var. Umuyorum sizin için faydalı olur ve ilham verir.

Yol:

Cumartesi sabahı 07:30’da Bodrum’dan yola çıktık. Yatağan, Muğla, Kale, Tavas üzerinden gittik. 

Gözümüze güzel görünen bir yerde kahvaltı molası veririz demiştik. Muğla merkezden sonra yol boyunca sağlı sollu büyük bir ormanlık vardı. Haritadan bakınca Yaraş Kent Ormanı diye bir yerden geçtiğimizi gördük. Ormana dalıp büyük çam ağaçlarının altında kendimize güzel bir kahvaltı hazırladık. Yedik, bulaşıkları yıkadık, eşyaları topladık, biraz oyun oynadık derken sanırım 1,5 saat kadar kalmışızdır burada. Çamlar çok heybetliydi, kuş sesleri, ormanın kokusu, hava, ışık… her şey çok güzeldi. Epey zamandır böyle derin bir ormanda zaman geçirmemiştik. Çoğu zaman yola çıkarken kaçta varırız diye keskin planlar yapmıyoruz. Çünkü o yere varmak kadar, yolun her aşamasından keyif almak da önemli. Bakalım Denizli için yaptığımız listenin ne kadarını gezebileceğiz ve listede olmayan bu orman gibi kim bilir daha ne kadar güzel yerler göreceğiz.

Biz kahvaltımızı kendimiz hazırladık ancak Muğla’yı geçtikten sonra yol üzerinde kahvaltı yapabileceğiniz yerler de var.

Denizli’de Gezilecek Yerler Listesi

Biz Denizli’ye gitmeye karar verdiğimizde öncelikle görmek istediğimiz yer Pamukkale Travertenler, Hierapolis Antik Kenti ve Kleopatra Antik Havuzu idi. Ama araştırmaya başlayınca aslında Denizli’de ne kadar çok gezilecek yer olduğunu gördük.

Önce bir liste yapalım dedik, internette araştırmaya başlayınca www.kucukdunya.com sayfasında bir Denizli Rehberine denk geldik. Bulduğumuz en derli toplu liste buydu. Şimdi mesele bu yerlerden seçim yapmak. Çünkü hepsine gidecek vaktimiz yok.

Babadağlılar İşhanı
Kaleiçi Çarşı
Bağbaşı Kent Ormanı ve Bağbaşı Yaylası
Pamukkale Travertenleri
Hierapolis Antik Kenti
Kleopatra Havuzu
Hierapolis Arkeoloji Müzesi
Laodikeia Antik Kenti
Tripolis Antik Kenti
Babadağ
Ağlayan Kaya
Çal
Bekilli
Güney
Güney Şelalesi
Kaklık Mağarası
Keloğlan Mağarası
Acıpayam Kanyonu
Beyağaç Kartal Gölü
Acıgöl
Işıklı Göl
Karahayıt Kaplıcaları ve Kırmızı Su Travertenleri
Tokalı Kanyonu
Honaz Dağı ve Honaz Milli Parkı
Kefe Yaylası
Nikfer Bozdağ Denizli Kayak Merkezi

Listeden Nasıl Seçim Yaptık?

Öncelikli görmek istediğimiz 3 yeri (Trevertenler, Antik Kent ve Antik Havuz) Google Maps’te işaretledik. Burası bizim merkez noktamız oldu. Sonra listedeki yerleri tek tek yine haritada bulup, merkez noktamıza uzaklığına ve Google yorumlarına baktık. Yorumları en son yapılandan eskiye göre sıraladık ki daha güncel bilgiye ulaşabilelim. Yorumlarda olumsuz şeyler okuduğumuz yerleri eledik. Yorumları iyi olan ama mesafe olarak bize uzak olan yerleri de eledik. Veya bazı yerler için doğru zaman değildi. Mesela Işıklı Göl yazın yüzeyi Nilüfer çiçekleriyle dolan bir göl. Veya Acıpayam Lavanta Bahçeleri Haziran – Ağustos arası güzel oluyormuş. Bunlardan daha sonra gitmeyi düşünebileceklerimizi ayrıca listeledik. Yazının sonundaki bu listeyi de bulabilirsiniz.

Sonra sıra geldi yemek bölümüne. Denizli’de ne yenir, nesi meşhurdur. Hem gezmek istediğimiz yerler hakkında hem de yemek tavsiyesi için Denizlili arkadaşlarımızı aradık. Sağ olsunlar onların da tavsiyeleriyle güzel bir plan yaptık.

Restoranları da haritada işaretledikten sonra birbirlerine yakınlık derecelerine göre iki güne sıraladık. Bu plana göre ilk durağımız Kaklık Mağarası oldu.

Kaklık Mağarası:

Kaklık Mağarası Travertenlere 40 küsür kilometre mesafede 2 milyon yıllık bir mağara imiş. Ali için de enteresan olabilir diyerek burayı seçtik.

Burayı Belediye işletiyor, o sebeple Müze Kartla giriş yapılmıyor. Giriş için 5TL gibi sembolik bir ücret ödedik.

Mağaranın etrafı yeşillik, ağaçlık, güzel, temiz bir ortam. İçerde bir yüzme havuzu da vardı. Hatta Google Maps’te “Kaklık Mağarası ve Yüzme Havuzu” yazıyordu. Biz de acaba doğal havuz gibi bir şey mi var diye merak etmiştik ama sonradan yapılmış bildiğin yüzme havuzuydu ve içi boştu.

Mağaralar genelde soğuk olur. Böyle yaz sıcağında girince klimalı gibi serin serin güzel gelir. Hatta bazen yaz ortasında bile olsanız üşürsünüz. Yine öyle olacağını düşünüp Ali ve kendimiz için kalın bir şeyler aldık yanımıza. Fakat bu öyle bir mağara değilmiş. Girecek olursanız hırkaları, montları boşuna kendinize yük etmeyin. Burası dışarıyla teması olan, yukarından ve yanlardan bir miktar ışık alan bir mekan. O sebeple içerinin ısısı dışarı ile aynı. Hatta daha sıcak diyebilirim. Biraz nemli, basık bir havası ve nahoş bir kokusu vardı. Astım gibi bir rahatsızlığınız varsa iyi gelmeyebilir.

Mağaranın zemini ıslak. Yürüme yollarında yer yer sular akıyor. Biz girerken mağaradan bileklerine kadar suya girmiş, ayakkabı çorap ne varsa sular içinde kalmış insanlar görünce arabaya geri dönüp pantolon ve ayakkabı yerine, oyuncu değişikliği yapıp şort-terliğe geçtik. Bu detay bilgiyi neden verdiğimi özellikle çocukla gezenlerin anlayacağını düşünüyorum. Ali’yi Denizli’ye tek ayakkabıyla götürdük mesela. Islansa, elbette büyük bir mesele değil ama o esnada düşünmen ve çözüm bulman gereken bir mesele olacak. 

Mağara gezisinden sonra bir yorgunluk kahvesi içmek ve geri dönüş yoluna geçmeden önce biraz dinlenmek istedik. Ancak mekanda şu anda açık bir işletme yok. (Eskiden varmış) O yüzden kahvemizi de kendimiz yapıp içtik. 🙂 Giderseniz yanınıza su, atıştırmalık vs. alabilirsiniz.

Denizli Merkez & Yemek:

Mağaradan sonra Denizli merkeze geldik. Arabayı Ulucami’nin yanındaki katlı otoparka bıraktık. Çarşı kısmı biraz kalabalık olduğu için arabayı ya bizim gibi cami otoparkına bırakabilir ya da İstasyon Caddesi’nde park yeri bakabilirsiniz.

Arkadaşlarımızın tavsiye ettiği mekanlardan ilkine; Gurbetoğlu Ömür Kebap salonuna gittik ve Denizli kebabı yedik. Burası eski tarz bir pasajın içinde küçük ve salaş bir mekan. Yemekler de çok lezzetliydi.

Ardından yine yürüyerek Kaleiçi’ndeki Gazezoğlu Pidecisine gittik. Babadan oğula devreden yaklaşık 80 yıllık bir işletme. Pidelerin hamuru nohut mayasındanmış ve pideleri odun ateşinde pişiriyorlar. Biz kebapçıda yemek yeyip gittiğimiz için tatlı niyetine Tahinli Pide söyledik. Gerçekten çok lezzetliydi.

Çarşıda mekanlar erken kapanıyor:

Gazezoğlu ve çarşı civarındaki bu mekanlar saat 18:00 gibi kapatıyorlarmış. Biz gittiğimizde saat 19:00’a geliyordu. Yoğunluktan ötürü sadece bugün 1 saat daha uzatmışlar kapanma saatini. Kısmetimiz varmış yani. Siz saate dikkat edersiniz.

Yemekten sonra oturduğumuz yerden biraz etrafı izledik. Bayramyeri, Kaleiçi dedikleri bu bölge bize Eminönü’nü hatırlattı. İstanbul’da yaşarken sık sık gider, gezerdik. Hırdavatçıları, kumaşçıları, züccaciye dükkanlarını gezmeyi çok severdik. Burada tam kepenklerin kapanma saatine denk gelince, esnafın önce sakince dükkan önündeki eşyaları içeri alıp, ardından gürültülü bir şekilde kepenkleri indirmesini keyifle seyrettik.

Sonra benim ufak bir çığlığımla fırlayıp otoparka kadar koştuk. Çünkü Ulucami otoparkı 8’de kapanıyordu, etrafı izlemeye dalınca tamamen unutmuşuz. 🙂

Gece araç üstü çadırda kaldık:

Günü yavaş yavaş bitiriyoruz. Hem yol yorgunuyuz hem de gezme. Kalacak yerimiz belli değildi. Araçüstü çadırımız ile yola çıkmıştık ve konaklama yapacak güvenli bir yer bakacaktık.

Ertesi sabah geziye Pamukkale’den başlayacağımız için geceyi oraya yakın bir bölgede geçirmek istedik. Bir kamp alanı bulup görüşmüştük. Bir de Park4night isminde bir uygulamadan daha önce kalan karavan & çadırcıların işaretledikleri noktaları kaydetmiştik. O noktalardan birine bakmak üzere yola çıktık.

Travertenleri geçtikten sonra yamaç paraşütü tepesine doğru tırmandık. Birkaç köyün içinden geçtik. Ancak biz aradığımız yere varana kadar hava neredeyse karardı. Karanlıkta bilmediğimiz kırsal bir bölgede geceyi geçirecek yer seçmek biraz zor. Günün yorgunluğu da üstüne eklenince gelmeden önce telefonda görüştüğümüz kamp alanlarından birine gitmeye karar verdik. Ve geceyi Tepe Camping’te geçirdik. (Konakladığımız bu kamp alanının lokasyonunu yazının sonunda sizinle paylaşacağım Google Maps konum listesinde görebilirsiniz)

Tepe Camping gayet güzeldi. Yamaçta iki kısımdan oluşan geniş bir alana yayılmış, bol ağaçlı, yeşil doğal bir kamp alanı. Karavanlar, araçlar ve çadırlar üst alanda, mutfak, tuvaletler, duşlar gibi ortak kullanım alanları ise alt kısımda. Bir yüzme havuzu ve çocuk parkı da var. Tepe Camping travertenlerin Güney Kapı girişine yaklaşık 5 km mesafede.

Akşam ateş yakıp, çay demleyip dinlendik biraz. Ali gün içinde o kadar yorulmuş ki, doğruca çadıra girmek istedi ve kısa sürede uykuya daldı. Akşam olunca hava da biraz soğuk olmaya başladı. Yatana kadar ateş başında ısındık. Sıfır (0) derece sıcaklığa kadar kullanıma uygun bir uyku tulumumuz var. Yani hava biraz soğuktu ama bizim için konforsuz değildi. Aksine çok taze bir hava vardı, üçümüz de sabaha kadar deliksiz uyumuşuz.

Ayrıca sabah erkenden uyanıp da çadırın kapısını açınca Denizli’yi tepeden görmek ve gökyüzünde balonlarla karşılaşmak da çok keyifliydi.

Pamukkale Travertenler

Pazar sabahı erken kalkıp 09:00 gibi travertenlere gideriz demiştik ama kamp alanını sevince kahvaltıyı biraz daha uzun tutup, akabinde biraz da etrafı dolaşınca ancak 10:30 gibi giriş yapabildik. Epey kalabalıktı ama eminim buranın çok daha kalabalık zamanları oluyordur.

Giriş Ücreti & Sanal Müze Kart:

Travertenler & Hierapolis Antik Kenti ve Kleopatra Havuzu girişi ortak ve tek ücret ödeniyor. (Havuzu görmek ve fotoğraflamak için alana girebilirsiniz ama yüzmek isterseniz, onun için ayrı bir ücret var)

Biz giriş için Müze Kart kullandık. Kartlarımızı App Store ve Play Store’dan indirdiğimiz Müze Kart uygulamasından satın aldık. Kişi başı 60TL ödedik. Bu kartlar 1 yıl boyunca Türkiye’nin birçok müze ve benzer yerlerine giriş izni veriyor. O yüzden çok anlamlı ve ekonomik.

Girişte biraz sıra vardı ama sanal müze kartımız olduğu için biz sıraya girmedik. Uygulamadan saniyeler içinde QR kod oluşturup, onu turnikelere okutarak giriş yaptık.

Ali yakında 4 yaşını dolduracak. Gün boyunca onun için herhangi bir ücret ödemedik ve kart çıkartmadık.

Ayrıca içerdeki kafelerden aldığımız dondurmaları da Müze kart ile yüzde 20 indirimli aldık. 🙂

Çocukla Traverten Gezmek:

Biz Güney Kapıdan girip travertenleri yukarıdan aşağıya doğru gezdik. En alta kadar inmedik. Çünkü Antik Kent, Kleopatra Havuzu (ve arabayı park ettiğimiz nokta da) yukarıda olduğu için geri çıkmamız gerekecekti. Ali’yle zor olabileceği için ve vakti de iyi değerlendirmek adına ilk 3 katta takıldık.

Travertenlere ayakkabı, sandalet, terlik vs. ile girmek yasak. Görevliler sürekli uyarı yapıyor. Çocuklara denizde, havuzda giydirdiğimiz kumaş patikler var ya hani, onları sordum görevliye, izin verdiler. Bende de vardı. Ali’yle ikimiz giydik. Kaymadan rahat rahat gezebildik. Giderseniz aklınızda olsun.

Yakın zamanda Pamukkale’yi çocuklarıyla gezen bir arkadaşım “Bizimkiler suya düşüp ıslandılar, yedek kıyafet almayı unutma” demişti. Biz de zaten hava sıcak, su da sıcak diyerek direkt deniz şortuyla getirdik. Doğru bir kararmış. 

Çocukla ilgili bir diğer konu ise tuvalet konusu. Özellikle ufak çocuğu ile gitmek isteyenler için ufak bir hatırlatma olsun. Travertenleri gezmeye başlamadan önce tuvalete götürebilirsiniz. Çünkü zeminde yürümek biraz zor ve kalabalık. Yarı yoldan koştur koştur dönmek istemezsiniz.

Travertenleri Gezerken Ne Giymeli?

Hadi çocuklara deniz kıyafeti giydirdik, tamam. Peki biz ne giyelim? Gözlemlediğim kadarıyla o gün yerli turistler (biz dahil) kıyafetli, ellerinde sırtlarında çantalar, eşyalar sulu bir alanı gezmeye çalışıyorlardı. Yabancı turistlerin ise büyük bir kısmı mayolu, şortlu ve çantasızdı. Ellerinde sadece telefon veya fotoğraf makinası vardı.

Yeniden gidecek olursam hava sıcak ise mayomu giyer, üzerine de bir pareo falan bağlardım. Islanmasından rahatsız olmayacağım bir deniz şortu da olabilir mesela.

Yedek kıyafetler, havlu, cüzdan, su vs. gibi şeyleri sırt çantamızda yanımızda taşıdık. Halbuki Kleopatra Havuzunda kilitli dolaplar varmış. Önce oraya gidip eşyaları dolaba kilitleyip, önemli birkaç parça şeyi de bel çantasına koyar, çantayı da göğsüme çapraz takardım. Bunların geçirdiğin vaktin kalitesini etkileyen detaylar olduğunu düşündüğüm için paylaşıyorum.

Bu arada kaç yılında çekildi bilmiyorum ama vikipedia’daki şu fotoğrafa göre su epey azalmış durumda şu anda.

Kleopatra Antik Havuzu:

Eğer sadece havuzu görmek ve fotoğraf çekmek isterseniz ana girişte ödediğiniz ücret haricinde bir şey ödemenize gerek yok. Havuzun olduğu alanı gezebilir, havuzu dışardan fotoğraflayabilirsiniz. Bu kısımda bir restoran ve hediyelik eşya dükkanları var.

Giriş normalde kişi başı 130TL. Müze Kart ile iki kişi 130TL ödedik. Havuzda o kadar iyi vakit geçirdik ki, kesinlikle değdi.

Havuzun suyu 36 derece ve yaz kış aynı. Burayı ilk araştırmaya başladığımda dışarda kar varken havuzda yüzen bir anne çocuk fotoğrafı görmüştüm. Suyun üstünden buharlar çıkıyordu. Kar zamanı yeniden gelmek ve bu sıcacık havuza yeniden girmek isterim.

Havuzun güzelliği sadece sıcaklığı değil elbette. İçinde tarih var. Bu havuz geçmişi MÖ 2. Yüz yıldan kalan Hierapolis Kentinin bir parçası. Bir zaman şehirde deprem olmuş, yıkılan sütunların arasında kalan çukur alana termal sular dolunca burası böyle güzel bir havuza dönüşmüş. Gerçekten çok özel bir yer. Atmosferi çok güzel. Yaklaşık 2 saat kadar suda kaldık. Hem atmosferden ötürü hem de suyun sıcaklığının verdiği tatlı histen ötürü defalarca “iyi ki gelmişiz”, “iyi ki havuza girmişiz” dedik durduk. Kendimizi suya kaptırınca çok fazla fotoğraf ve video çekemedik maalesef. Ortamı anlatabilmek adına internetten bulduğum şu fotoğrafı ekliyorum.

Bu arada havuzun içine telefon, fotoğraf makinası, aksiyon kamera vs. sokmak yasak. Ancak dışarıdan çekim yapmaya izin veriliyor.

Kolluk:

Su çocuklar için derin sayılır. Girişte kolluk veriyorlar. Eğer yoğun sezonda gidecekseniz kolluğunuzu yanınızda götürün bence.

Pamukkale’ye ne kadar zaman ayırmalı?

Travertenlerde yaklaşık 1,5 saat, Kleopatra havuzunda ise yaklaşık 2,5 saat kaldık. Hierapolis Antik Kentini ise detaylı gezecek vaktimiz kalmadı. Siz ona da en az 1,5 saat ekleyin. Arada yemek ve dinlenme molaları ile (özellikle de çocukla gidecekseniz) bu bölüme 1 gün ayırabilirsiniz.

Hangi sırada gezmeli?

Biz önce travertenleri gezdik. Halbuki dediğim gibi önce havuza gitseydik, eşyaları dolaba kilitleyip travertenleri daha rahat gezebilirdik. Antik Kenti ise sona bırakmıştık. Gezme ve sıcak havuz yorgunluğu ile (zaman da azalınca) gezemedik.

Yeniden gitsem sıralamayı şöyle yapardım:

  • Hierapolis Antik Kent gezisi – 1,5 saat
  • Kleopatra Antik Havuz – 2,5 saat
  • Travertenlerde gün batımı – 1,5 saat
  • Aralara da yemek ve çay/kahve molaları

Yiyecek & İçecek:

İçerde bir şeyler yiyebileceğiniz mekanlar var. Travertenlerin yakınındakiler kafe gibi, antik havuzun oradaki restoran. Çıkışta başka bir planımız olduğu için ve tam gün kalmadığımız için biz yanımızda getirdiğimiz bir iki atıştırmalık ile günü geçiştirdik.

Gezimizin son noktası: Çamlık Mahallesi

Aslında travertenlerden sonra Denizli merkeze gidip ilk gün görmek isteyip zaman bulamadığımız Babadağlılar İş Hanını gezecek, sonra da Denizlili arkadaşlarımıza kısa bir ziyaret yapacaktık. Fakat Pamukkale’yi bitirdiğimizde gerçekten çok yorulmuştuk. Yeniden merkeze girecek pek vakit de kalmamıştı. Doğruca arkadaşlarımızın evine gittik. Sağ olsunlar bize güzel bir sofra kurmuşlar. Yedik içtik, hasret giderdik.

Böyle güzel, gönülden buluşmalar yaşayabildiğimiz için, hele ki Ali’nin hatıralarını böyle eşsiz anlarla doldurabildiğimiz için çok mutluyum. Bilmediğin bir şehirde bir kapıyı çalabilmek, görülmek, sevilmek, gözetilmek, bir sofrada ağırlanmak ne kadar kıymetli hediyeler.

Bu buluşma sayesinde sadece güzel anılar biriktirmedik, aynı zamanda şehrin Çamlık Mahallesi denen bölgesini de görmüş olduk. Dün çarşı içini aynı Eminönü’ne benzetmiştik, burası da kesinlikle mekanlarıyla, kalabalığıyla Caddebostan. Denizli’nin bu modern ve şehir tarafını da görmüş ve sevmiş olduk bu sayede. Biraz daha vaktimiz olsaydı bu caddenin sonundaki Çamlık Parkı’na gitmek isterdik.

Zaman bereketleniyor.

İyi ki bu kadar kısa zaman için gitmeye değer mi değmez mi hesabına girmemişiz. Seyahatlerde zaman kesinlikle bereketleniyor. Yine akışta kaldığımız, yeni yerler gördüğümüz, tatlı anılar biriktirdiğimiz dolu dolu bir haftasonu oldu.

Eğer Pamukkale’yi görme arzunuz varsa ertelemeyin. İlk fırsatta çıkın, gezin 1988 yılından beri UNESCO Dünya Miras Listesi’nde olan, dünyada pek benzeri olmayan bu özel bölgeyi görmenizi tavsiye ederim.

Aşağıda bizim planımızı ve gittiğimiz yerlerin lokasyonlarını görebilebileceğiniz haritayı paylaşacağım. Umuyorum size fikir verir ve işinizi kolaylaştırır.

Cumartesi:

  • Sabah evden erken çık, kahvaltıyı yolda yap
  • Kaklık Mağarası (2 milyon yıllık) – Travertenlere 47 km
  • Denizli Merkez – Bayramyeri – Yemek & Gezme
    • Denizli Kebabı: Gurbetoğlu Ömür Kebap, Bayramyeri’nde.
    • Tahinli Pide: Gazezoğlu Pide. Tarihi Çarşı, Denizli Merkez Kaleiçi’nde. Babadan oğula devreden yaklaşık 80 yıllık bir işletme. Pidelerin hamuru nohut mayasındanmış ve odun ateşinde pişiriyorlar.
    • İrmik Helvası: Hacı Şerif, Bayramyeri’nde.
    • Babadağlılar İşhanı kat kat havlu dokuma, gitmişken bir görmek isterseniz Bayramyeri’nde. (Biz burayı göremedik)

Park için: Bayramyeri, Kaleiçi’ni gezmek için Babadağlılar İşhanı’na giderken İstasyon Caddesi’ne veya Ulu Cami altı kapalı otoparka parkedebilirsiniz. Otoparklar da akşam 7-8 civarı kapanıyor, dikkat edin.

  • Konaklama: Tepe Camping. Ertesi gün sabah erkenden travertenlerin gezecekseniz buraya çok uzak olmayan bir otel tercih edebilirsiniz. 

Pazar:

  • Kahvaltı kampta kendimiz – erkenden yap, toparlan
  • Pamukkale:
    • Hierapolis Antik Kenti
    • Kleopatra Havuzu
    • Travertenlerde gün batımı
  • Denizli Merkez – Yemek 
  • Denizli – Çamlık Parkı & Seyir Terası (Biz bunun yerine arkadaş ziyareti yaptık) – Yemek için Denizli Merkeze gir çık yapmak istemezseniz Çamlık denilen Caddebostan’a benzettiğim yerde de bir şeyler yeyip zaman kazanabilirsiniz.
  • Teleferik & Bağbaşı Yaylası (Ben bu güne bir de yapabileceğimize inanıp Teleferik ile Bağbaşı Yaylasına çıkış yazmışım ama tabi ki mümkün olmadı.)
  • Dönüş

Harita:

Yazıda bahsettiğim tüm mekanları kaydettiğim haritamın linkini aşağıda paylaşıyorum. Gününüzü planlamak için bu haritadan da faydalanabilirsiniz.

https://goo.gl/maps/BNhvAvL2ndQuAXabA

Başka bir Denizli Gezisi için:

  • Tokalı Kanyonu & Gümüşsu Şelalesi & Işıklı Gölü – Özellikle Haziran – Ağustos arasında yüzeyi Nilüfer çiçekleriyle kaplanan Işıklı Göl’de kano yapmak
  • Acıpayam Lavanta Bahçeleri (Yine çiçek açma zamanları Haziran – Ağustos arası)
  • İnceğiz Kanyonu & Arapapıştı Kanyonu (Sularını bol olduğu bahar ayları)
  • Dokuması ve simidi meşhur Buldan, eski evleri ve yayla gölü.

Not: Tavsiyeleriyle bu geziyi daha planlı ve keyifli hale getiren sevgili Denizlili arkadaşım Sinem ve ailesine (Çağlar, Murat abi ve Nesrin ablaya) huzurlarınızda da teşekkür ederim. 🙂

Sizden:

Daha önce Denizli ziyaretiniz olduysa veya bu yazıdan sonra gidecek olursanız yorumlarınızı eklemeyi unutmayın. Şimdiden keyifli geziler ve keşifler.

Sevgiler

Seval

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

2 Yorumlar

  1. Çok samimi bir dille yazılan mükemmel bir yazı olmuş.

    1. Çok teşekkür ederim 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir