Ben hep çok çalışkan oldum. Çocukken de sorumluluk bilincim yüksekti. Ödevlerimi vaktinde, eksiksiz hatta fazla yapardım. İş hayatında aynı şekilde devam ettim. Farklı alanlarda farklı şeyler yaptım. Etrafımdakilerden genelde övgü aldım, takdir edildim.
Ama hayatımın büyük bir kısmında kendi kendime “Bunu çok iyi yaptım, aferin bana” demeyi hiç bilemedim. Böyle bir şeyin varlığından haberim bile yoktu. İçten içe bir çok şeye yeteneğim olduğunu, yaptığım şeylerin iyi olduğunu ve sorumluluklarımı güzelce yerine getirdiğimi biliyordum ama bunları dile getirmeyi asla beceremiyordum. Mutlaka ama mutlaka onay bekliyordum. Ailemden, öğretmenlerimden, büyüklerimden, yöneticilerimden, müşterilerimden, eşimden…
Yıllarca sivil toplum kuruluşlarında çok severek çalıştım. Üniversitede öğrenciyken gönüllü olarak başladım, mezun olur olmaz sivil alanda profesyonel olarak çalışmaya geçtim. 1 yıl İspanya’da çalıştım. Çok güzel işler yaptım ama yaptıklarım yaptığım sırada asla yeterli gelmedi. Hep az buldum.
Ardından özel sektörde yaklaşık 5 yıl kadar başarılı bir kurumsal iş hayatım oldu. Satışı öğrendim, sivil alanda başladığım eğitmenliği geliştirdim. Sahnede olmayı, hitap etmeyi, içerik oluşturmayı, ekip yönetmeyi burada öğrendim ve çok keyif alarak çalıştım. Ama pozisyonlardan, projelerden, aldığım takdir ve teşekkürlerden bağımsız ben başarılarımın tam olarak tadını çıkaramıyordum. Ne yaparsam yapayım hep içimdeki yetersizlik hissi beni huzursuz ediyordu.
Kurumsal hayatı ve İstanbul’u bıraktıktan sonra yeni hayatımda yapmayı sevdiğim şeyin çizim olduğunu keşfettim. Bunu kendi kendime öğrenip, kısa sürede profesyonel iş yapacak seviyeye geldim. Kendimi ifade edebildiğim, çok ama çok severek yaptığım bir işim olmuştu. Üstelik bunu tamamen kendi kendime inşaa etmiştim. Herşey çok güzeldi ama içimdeki o huzursuz yan yine aktifti. Müşterilerim vardı, iş yapıyordum ama buna rağmen birileri mesleğimi sorduğunda uzun süre “Çizerim” diyemedim. Belirli otoritelerin/kurumların beni onaylaması gerekiyor gibi hissettim hep. Güzel sanatlar fakültesi mezunu falan olmam gerekiyordu mesela.
Ardından yaptığım işlere Çocuk Yogası Eğitmenliğini ekledim. Çocuk yogası eğitmenliği için yeterli olan eğitimi kendimce az bulup, Temel Yoga Eğitmenlik Programını da tamamladım. Öğrendiğim çocuk yogasına kendi sanat tecrübelerimi ekleyerek Çocuk Yogası & Kraft atölyelerini tasarladım, çocuk yogası içerikleri hazırladım. Hepsini büyük bir zevkle yaptım/yapıyorum. Ders hazırlarken, çocuklarla yoga yaparken, eğitmenler için içerik hazırken çok akışta ve mutluyum. Ama gün sonunda yine yaptıklarımı az görme eğiliminde oldum. Bir yandan üniversitelerin Çocuk Gelişimi Bölümlerini araştırmaya başladım. Hangi duygunun peşinden gittiğimi çok iyi bilerek hem de.
Yıllar içerisinde aslında dışardan gelen onayların veya hayatta neyi başardığımın, içimi değiştirmediğim sürece bir anlamı olmadığını anladım. Bu anlayış bir anda olmadı. Önce yabancı bir yönetici ile çalışmaya başladığımda, onun sayesinde kendime ne kadar acımasız davrandığımı farketmeye başladım. Ardından yaklaşık 2 yıl süren gestalt akademi… Kendimi görmeme, nasıl biri olduğumu anlamama ve ne istediğimi bulmama ışık tuttu.
Yoga ve benzer pratikler, yazılar, kitaplar kendime biraz daha adil olmam konusunda çok katkı sağladı.
Babamı kaybettikten sonraki içsel hallerim, geçmişteki anların birbirine bağlanması ile bir çok aydınlanma anı yaşadım. Hala yaşıyorum.
Ve bunlardan başka bir de Ahmet’le yaptığımız uzun diyaloglar sayesinde yaklaştım kendime. Onun sevgi dolu, şefkatli ve objektif tavırlarıyla kendime şefkat göstermeyi öğrendim en çok da. Ve tabiki benim için olmazsa olmaz; yazarak.
Yaklaşık 1 sene önce birlikte bir koçluk programına başladık. Program kapsamında bir gün yabancı bir eğitmen eşliğinde dünyanın dört bir yanından programa devam eden insanlarla birlikte bir online buluşmaya katıldık. Eğitmen sırayla hepimize söz hakkı verdi ve her birimizden kendimiz hakkında pozitif 2-3 şey söyleyip ardından yaptığımız işte “Bu işte en iyisi benim” dememizi istedi. Bu benim için imkansız gibi birşeydi. O kadar zordu ki yaptığım bir şeyi –bir ekleme yapmadan/bir ön koşul belirtmeden/bir geliştirilecek yan bulmadan- beğenmek. Bende var olduğunu düşündüğüm iyi bir şeyi sesli söylemek.
İyi olduğum üç şey yazabilirsem, “Geliştirilmesi Gereken Yönler” listesine binüç yüz şey yazabilirdim. Biri beni bir konuda övse “Teşekkür ederim” deyip kabul etmek çok zor olurdu. Onun yerine utanır “Ay yok canım, eh işte, daha iyi olabilir tabi, daha yeni yeni” vb. şeyler geveler dururdum.
Bu bir kültür. Bunu ailemde de görüyorum. Anneme kırk yıldır yaptığı/iyi yapabildiği bir yemek için “Çok güzel olmuş, ellerine sağlık” deseler, “Ay bilmiyorum ki tuzu yeterli mi, kıvamını tutturabildik mi bakalım” diye mahcup olur. “Ben baklavayı çok iyi yaparım, bi köfte yapayım da sana parmaklarını ye” dediğini hiç duymadım. Ablam akşama kadar evi için kendini paralasa “Evimi çok iyi temizlerim, ev düzenim çok güzeldir” gibi şeyler asla söyleyemez. Gider o tozunu almayı unuttuğu bir parça yeri bulur, “tam yapamamışım” der. Abimi bir konuda övsem, mahcup olur, susar.
Ben de yıllarca yaptığım şeyleri çoğu zaman küçümsedim. Biri kendini övse ben onun yerine utanırdım. Kendini ortaya koyabilmiş, ne istediğini bilen, sesli şekilde söyleyen, az bilse de bildiğini anlatmaktan çekinmeyen insanlar beni hep rahatsız ederdi.
Bunlar benim için artık büyük ölçüde geride kaldı. Kendi başarılarıma sahip çıkıyorum, yaradanın bana hediye ettiği özelliklerime sahip çıkıyorum. Yaptığım her küçük şey için kendimi takdir ediyorum. Sürekli dışarıdan onay bekleyen halin terazisinin şirazesi daha dengede.
Bir zaman bir eğitmenin söylediği şeyler bana ilham verdi ve o günden beri her hafta Pazar akşamı için kendime bir rutin oluşturdum. Pazartesi’den Pazara 1 hafta boyunca neleri iyi yaptığımı düşünüyorum ve bulduğum her şeyi yazıyorum. Bu bir “Aferin sana Seval” çalışması. Çünkü bu içsel onaya ihtiyacım var. Hepimizin var. Hayatta yapmak istediklerimizi yapabilmek ve kendi yolumuzda yürüyebilmek için kendimizi yargılamayı bırakıp, kendimize cesaret vermeliyiz.
Siz de katılın bana. Her Pazar akşamı kendi kendimizi alkışlayalım, ne kaybederiz? Sizin için eğlenceli bir taslak hazırladım. Yazının sonundaki linkten dökümanı indirip çıktı alabilirsiniz. En basit şeyleri bile yazın bu listeye.
- Kendinize karşı cömert olun
- Yaptıklarınızı küçümsemeyin
- Kendinizi cesaretlendirin
Örneğin bir şeye yeni başladıysanız “daha yolun başındayım” diye düşünmeyin, sadece “başladığınız” için kendinizi tebrik edin ve listenize yazın. Yeni bir şeye başlayabilmek ne kadar zor farkında olun.
Eğer yaratıcı bir şeyler deniyorsanız ve sesinizi insanların duyacağı şekilde kendinizi ortaya koyduysanız sonuç ne olursa olsun kendinizi yine tebrik edin, bunun ne kadar önemli bir adım olduğunu fark edin.
Bu hafta bir konuda minicik de olsa daha iyi yönde bir tavır sergilediyseniz onu da yazın.
Günlük basit şeyleri de unutmayın. Erken kalkmak, 10 dakika yoga yapmak, bol su içmek, gülümsemek, insanlara iyi davranmak, bir problemi barışçıl bir şekilde çözmek…
Herşey ve herhangi bir şey… “Şunu güzel yaptım ama her gün yapamadım, o yüzden yazmayayım” demeyin. Bir kerecik bile olsa yazın. Kendinize övgüde cömert olun.
Bu bahsettiğim şeyler belki bir kısmınıza anlamsız geliyor olabilir. Ama biliyorum, aranızda bu dediklerimi anlamlı bulanlar ve buna ihtiyacı olanlar da var. Kendini gerçekten sevme ve onaylama konusunda yol almak isteyen, yolda olan, daha iyi olmak isteyen… “Aman kimseye adaletsizlik olmasın” diye diye kendine hakkını veremeyen. Eleştirilmekten korkan ve onay almazsa yaşayamayan…
Babamın vefatından hemen sonraydı. Bir uzman bana yıldız haritası bakmış ve şöyle demişti. “Doğum saatin tam dolunay zamanına denk geliyor. Sen bir dolunay çocuğusun. Dolunay, ışığıyla etrafını aydınlatır, parlatır, doğruları gösterir. Er yada geç gerçekler hep önüne düşer. Ama ışığı kendine yetmez, kendisi karanlıkta kalır. Parlamak için güneşe ihtiyaç duyar. Başka bir kaynağın onayını arar. Onun varlığında var olmaya çalışır. Sen kendi ışığını bulmaya, sahip çıkmaya ve kendi kendini onaylamaya gelmişsin bu yaşamaya. Sınavın buradan”
Ben, babasının, kafasına eseni yapan, bildiğinden şaşmayan ve burnunun dikine giden kızı gibi göründüm hep. Aslında her daim onayını almaya çalışarak büyümüş bir çocuk olduğumu çok sonra anladım. Baba figürüm, yazının başında saydığım diğer figürlere döndü zaman içinde. O yolculuğu yaptım. Tüm o duyguların içinden geçtim. Bir süredir biliyorum ki tüm bunlara ihtiyacım yok.
Ve inanıyorum ki ben yaradanın bir parçasıyım. Ve bu dünyaya, bana hediye ettiği şeyleri ifade etmeye geldim. Korkmadan. Hakkını vererek.
Ben Seval Yılmaz Ardal.
Ben Seval Yılmaz.
Ben Seval.
Ben.
Ben benim.
Olduğum halimle… Olduğum kadarıyla… Yürüdüğüm yollarla… İçinden geçtiğim tüm hallerimle… Kendimle……
Kendimle gurur duyuyorum.
Çalışma taslağını aşağıdaki formu doldurarak ücretsiz edinebilirsiniz. Dosyayı bilgisayarınıza indirin ve çıktısını alın. Her hafta Pazar akşamı bahsettiğim şekilde doldurabilirsiniz. Hikayelerimizi paylaşmak ve birbirimizden öğrenmek için kalbimden küçük bir grup ile online bir buluşma yapmak geçiyor. Bir paylaşım buluşması belki. Olursa Nisan sonu gibi ve ücretsiz. Tüm bu konular sizin için anlamlı geliyorsa ve bu çalışma sayfasını 4 hafta boyunca kullanmaya karar verirseniz bana e-mail atabilirsiniz. Ben de sizi buluşmadan haberdar ederim.
İletişim: yilmaz.seval@gmail.com
Görüşmek üzere 🙂
Seval
Kendimle gurur duyuyorum Çünkü ben çok güçlü bir kadınım.esim beni aldattiktan sonra çocuklarımıda alıp taşındım,iki oğlumla kendi yeni bir yol,yeni bir hayat çizdim.yikilmadim,daha güçlü bir şekilde ayağa kalktım.aslinda tek başıma da vir çok şeyin üstesinden gelebildigimi gördüm…..
Emel Hanım, cümleleriniz ne kadar güçlü, ne kadar güzel. Büyük tecrübelerden çok şey öğrenerek çıkmışsınız sanırım. Yorumunuz için teşekkürler. Herşey gönlünüzce olsun. Sevgiler 🙂
Cok güzel bir yazı olmus okudukca içinde kendimden birseyler buldum diyebilirim🥰
Böyle mesajlar alınca iyiki yazmaktan vazgeçmemişim diyorum. Çok mutlu oldum. Paylaştığınız için çok teşekkürler, benim için çok kıymetli. Sevgiler 🙂
Seval hanim merhaba Nasılsıniz ben online görüşmenize katılmak çok isterim 😊
Meral Hanım selamlar, ilginiz için çok teşekkürler. Henüz yapıp yapmayacağıma karar veremedim. Ama bir buluşma olursa mutlaka sizi de haberdar edeceğim, mail adresinizi not aldım. Sevgiler 🙂
Öyle gerçek bir hayat hikayesi ki bir an kendimi okuyorum sandım. Büyüdüğüm yerde kız çocuklarının hiç övündüğünü görmezdim. Hatta birisi kızını övdüğünde bana abartılı sevgi gösterisi gibi gelirdi. Şimdi aslında bir eksikliğin ben de oluşturduğu kırgınlığı fark ediyorum. Hala büyük bir arayış içimdeyim. Umarım kendimle gurur duyacak gücü kendimde bulurum.
Sen çok güzel bir insansın ve harika bir yolda ilerliyorsun. Ben seninle gerçekten gurur duyuyorum Sevcancım. Uzaklardan da olsa kalbim seninle. 🙂
Bazen kendimize söyleyemediklerimizi başka bir yerden okumak buyuk bir farkındalık yaratıp yalnız olmadığımızı hatırlatıyor. Çok teşekkürler harika bir yazı olmuş ❤️
Bazen başkalarının hikayesinde veya satırlarında kendini görmek, bulmak daha kolay olabiliyor. Benim de yaşadığım bir şey. O yüzden anlatmayı seviyorum sanırım. Yorumunuz da bana yalnız olmadığımı hissettirdi, çok teşekkürler 🙂 Sevgiler
Ne guzel yazi olmus canim benim. Kendini bulma seruveninde bizi de unutmadigin icin tesekkurler. Oldugun haliyle sen iyi ki
Aysunum, teşekkür ederim. Sen de iyi ki varsın ve hayatımdasın, ne mutlu bize. 🙂
Ne çok kendimi buldum yazında canım benim. Hep sordum neden annem bir kez bile o çocuklarını övüp duran diğer annelere ağzını açıp benim kızım da bunu yaptı demedi? Aslında hep onay beklemekle geçiyor zaman, nasıl da haklısın, ama ben senin çocukluğunu da yakından iyi bilen biri olarak söylüyorum sen her zaman ışığı çok yüksek bir çocuktun. ❤🤳👏
Kendimizi içerden motive etmeyi, takdir etmeyi, kendimizle gurur duymayı öğrendiğimizde etrafla, büyüklerimizle ilişkimiz de değişik güzelleşiyor. Özgürleşiyoruz sanırım. 🙂 Çocuk Seval’i öyle görmen, dahası hatırlaman ve paylaşman ne güzel bir hediye benim için, çok incesin. Çok çok teşekkür ederim Refiye abla. Sevgiler herkese 🙂
Ne güzel ifade etmişsin Seval’cim ❤️Tebrik ederim.
Gülşahcım, okumana, beğenmene sevindim. Yorumun için de çok teşekkür ederim 🙂 Öperim kocaman.
Kendine ve bize ışık tuttuğun için teşekkürler canım Seval ❤️ gururla kabul et bu teşekkürü, koy heybene 🙏🥰🌼
Gökçecim, canım benim. Bu yollarda birlikte yürüyebilmek ne güzel, iyi ki varsın sen! 🙂
Sizle tanıştığım gün size hayran olmuştum,henüz hiç tanımadan,resim çalışmalarını gördüğümde,içinizde ki büyük sevgiyi gördüm.”Aferin sana Seval”
Serap Hanım, siz Ilgın Peyjaz’dan Serap Hanımsınız sanırım di mi? 🙂 Hem şaşırdım hem de çok mutlu oldum yorumunuza, çok incesiniz. Biz de o gün mekanınızda eşimle ilham dolmuştuk. Harika bir iş yapıyorsunuz. Mesajınız için çok teşekkür ederim. Görüşmek üzere 🙂
Çok güzel bir yazı ve iyiki sen bizler ki bende böyle duygusal çocukluğuna çok bağlıyım ve hep anılar canlanır gözümde iyiki belki son kuşayız bu duyguları kaybetmeyen .kendimi ata tohumu gibi hissediyorum son tohumları çocukları ile yeniden yeşerecek ve bu dünyaya vicdanlı ahlaklı çocuklar bırakabilme mücadelesinde olarak onlar için yasamak .kendimle hep gurur duydum bende çalışma hayatımda evlilik çocuklar. Belki eksik yanlış yanlarım oldu ama en çok hep mücadele etmeyi sevdim dürüst oldum annemde babamdan atalarımızdan sağlam yetişen benliğimizden.ama ben iyiki varım iyiki de doğmuşum dedim kimsenin beni övmesine ihtiyaç duymadan çünki her zaman yaptıklarımın ve yapabileceklerimin farkında oldum.bu çok.onemli bir nokta .iyiki sende bu güzel yazılarınla duygularımızı paylaşmamiza vesile oldun.bazen deli gibi hayatta koşuşturup dururken hep sen ve ailen gelir aklıma. Ne güzel radikal bir karar alıp daha mutlu daha yalın daha azla yetinilebilecek bir hayatı kendini yaşamayı seçtiğini anlatırım.sevgiler canim❤
Nursel abla, mesajın için teşekkürler. Atalarımızdan bize kadar gelen güzel şeyler çocuklarımıza taşımak zincirin kopan halkası olmamak ne güzel bir şey. Kocaman öpüyorum seni, ailene sevgiler 🙂